29 Ağustos 2013 Perşembe
Mark Waters Röportajı (Ağustos 2013)
Hypable, Fangirlish, Page to Premiere ve YA Hollywood sitelerinin ortaklaşa yaptığı Mark Waters röportajı:
Vampir Akademisi konusunda hepimiz çok heyecanlıyız. Bu yıl çok fazla genç-yetişkin romanları sinemaya uyarlanıyor ve başarılı mı olacak yoksa batacak mı diye bir baskı hissediliyor. Peki sizi Vampir Akademisi'ne çeken ve bu projeye inanmanızı sağlayan etken neydi?
Garip aslında, Vampir Akademisi'yle kardeşim vasıtasıyla tanıştım. Kardeşim senaryoyu yazmakla görevlendirilmişti ve benimle hikaye, ana karakter Rose ve Lissa'yla olan ilginç bağlantısı hakkında konuşmaya başladığında ben de bir merak uyanmaya başladı. Sonra yapımcılar ayrıca benimle de görüştüler ve bana kitapları gönderdiler. Kitapları okuduğumda -açıkçası çok fazla genç-yetişkin romanı okuyorum- Vampir Akademisi'ne ve ana karaktere vuruldum. Bildiğimiz masum kızlardan değildi. Genelde kitaplardaki ana karakterleri okurken onların doğaüstü bir dünyadan habersiz olduklarını, bu dünyanın içine bir şekilde çekildiklerini görür ve onların gözünden o dünyayı öğrenirsiniz. Bu karakterler genelde saf ve savunmasız olurlar ama Rose'un öyle olmaması çok hoşuma gitti. Tüm o karakterlerin aksine Rose o dünyaya çoktan ayak uydurmuş, sevimli, toy, utanmaz, şamatacı, ilgili, komik ve huzursuz edici biri. Onun enerjisine hayran kaldım. Sanırım beni filmi çekmeye ikna eden son şey de kardeşimin senaryosu oldu. Kitaba sadık kalma konusunda oldukça iyiydi hatta Richelle'in hali hazırda kitaplarda yer verdiği esprili havayı daha da güçlendirmişti. Sanki o esprili ruhu steroidle beslemişti. Beni heyecanlandıran bir diğer şey de bu oldu.
Senaryoyu ilk okuduğunuzda akademiyi ve karakterleri nasıl yansıtmak istediğinize dair bir vizyonunuz var mıydı?
İlginç bir durum aslında çünkü bir hikayeyi okur okumaz hemen aklınızda görüntüler canlanır, yani aklınızda o görüntüyü arayışa çıkarsınız. Bu bazen oldukça zor olabilir. Filmin çok büyük bir bütçesi yok, demek istediğim bizim önümüze 100 Milyon $ koyulmadı. Bundan çok daha az bir bütçeyle filmi çektik o yüzden bütün çekimleri tek bir mekanda yapabileceğimiz bir yer arayışına girdik. Amerika'nın her yerinde keşfe çıktık, Massachusetts çevrelerine bakındık. Şöyle bir fikrimiz vardı; aklımdaki görüntü Montana dağlarının ortasında 200 yıl önce inşaa edilmiş bir akademi; günümüz Montana'sının ortasında eski Avrupa kültürüyle bezenmiş gotik bir okul. Modern dünyadan çıkıp akademinin kapılarının ardına geçtiğinizde kendinizi sanki Amerika'da gibi hissetmiyorsunuz. Bu da bizi ülke dışında arama yapmaya sevk etti. Çekoslavakya başta olmak üzere birkaç ülkede araştırma yaptık. Ve sonunda Londra'nın güney batısında bir yer bulduk; Charter House School. Mekan hakkındaki diğer bir ilginç şey de Peter Gabriel ve Genesis grubu orada tanışmış ve kendi gruplarını kurmuşlar. Bu okulu bulup kampüsüne göz attığımızda anladım ki Vampir Akademi'sini bulmuştuk. Aklımdaki görüntüyle bağdaştırdığım en iyi yerlerden biriydi. Koskoca bir kampüs, ilginç mimari yapılar ve pek çok gizli koridor. Okulun ruhunu yansıtan yerleşke tam da karşımızda duruyordu, şanslıyız ki çekimleri orada yapmamıza izin verdiler.
Setteki atmosfer nasıldı? Hayranlar için durum gayet iyiydi çünkü oyuncular sürekli film hakkında ne kadar heyecanlı olduklarını tweetliyorlardı. Hatta Twitter'da bazı hayranlar uyku saatlerini değiştirip Avrupa saatine uyarak oyunculardan yeni resimler bekliyorlardı. Hayranlar zaten çok heyecanlılar fakat oyuncuların onlarla bu kadar diyalog içerisinde olması da onların heyecanına heyecan kattı.
Ben Twitter kullanmıyorum ama aynı yaş ve jenerasyondan olan bütün oyuncu ekibimin gözünü kırpmadan bulunduğu bir ortam orası. Onlar bu işi tabii ki iyi kıvırıyorlar ama benim gibi çok çalışan bir adama göre bir şey değil. Eğer bir filmde oyuncuysanız sürekli sette olmanıza gerek yoktur çünkü tek odak noktası siz değilsinizdir. Bazen çekim yapıyor, bazen makyaj yapıyor, bazen de biz ışıkları ayarlayana kadar karavanda takılıyor olursunuz. Sürekli çalışan kişi asıl benim. Sette daima iyi bir enerji olsun isterim çünkü ben delilik derecesinde düzenli bir insanım. Bu yüzden işler oldukça düzenli işliyor ve insanlar işi aceleye getirmiyor ya da kendini baskı altında hissetmiyor. Kendimde baskı hissetsem bile bunu oyuncularıma hissettirmeyecek şekilde davranıyorum böylece onlarla rahatça çalışabileceğim bir ortam yaratmış oluyorum. Setteki hava her zaman çok iyiydi tabii ki kardeşimin senaryosundaki espriler de bunun en büyük sebebiydi. Çekimlerde bazen çok çok ciddi ve aksiyonu yüksek sahneler de çekersiniz tabii ki ama bunlar her gün yaşanan şeyler olmaz. Bir film çektiğinizde eğer hep ciddi ve aksiyon içerikli şeylerle uğraşıyorsanız bu bir süre sonra sıkıcı olmaya başlar çünkü her gün yeniden seti kurup bir şeyleri havaya uçurmak yorucu olur. Bütün bunlara rağmen oyuncular kardeşimin yazdığı senaryodaki eğlenceli diyalogları icra etmek zorundaydılar ve aynı zamanda sette çok fazla kişinin olması da onlara işlerini yaparken eğlenme fırsatı veriyordu.
Çok seçkin bir oyuncu ekibi oluşturdunuz; kadro hem fazlasıyla tanınan hem de hiç tanınmayan isimlerden oluşuyor. Ama sanırım en çok beklenen isimler Dimitri ve Rose'a kimlerin hayat vereceğiydi... Kendimden biliyorum ki bu konuda oldukça tedirgindim. O kadar aktör arasından Zoey ve Danila'yı seçmenize neden olan şey neydi?
Zoey deneme çekimlerinde kendini diğer herkesten sıyırdı. Rose için yüzlerce oyuncuyla görüştüm ve hepsiyle açık bir şekilde araştırma yaptık. Rose ve Lissa için dünyanın dört bir yanından video görüntüleri izledik. Ama Zoey'nin Rose'unda bir şeyler vardı. Zoey'nin o ilk anda bana Rose gibi görünmedi yani kendisi iri yarı ve atletik görünmüyordu ama vücudu buna elverişliydi ve kendisini fiziksel olarak geliştireceğine söz verdi. Aylarca fiziksel eğitimler ve dövüş eğitimi aldı ve sonunda Rose'un o inanılmaz gardiyan vücuduna ulaştı. Filmde de o harika dövüş tekniklerini konuşturuyor ama bununla da kalmıyor; Zoey aynı zamanda Rose'un davranışlarına da sahip. Röportajın başında da demiştim Rose masum bir kız değil. O çok agresif biri, bunu davranışlarıyla da belli ediyor zaten ve ayrıca espri anlayışı da oldukça güçlü. Bu özellikler de Zoey'nin doğasında var olan şeylerdi ve bence kardeşimin karmaşık diyaloglarını çok doğal bir şekilde yorumladı. Rol yapışı zorlama veya karakterine bambaşka bir üslup kazandırmış gibi görünmüyordu ve bunun altından çok güzel bir şekilde kalktı. Söz konusu film yapım aşamasına gelince bütün oyuncuları tekrar test ettik ve kimin, kimle karşılıklı daha iyi görüneceğine en iyi Rose'umuzla en iyi Lissa'mızın yan yana nasıl duracağına böylece karar verebilecektik. Ve Zoey hepsiyle en iyi olandı. Açık olan bir şey vardı; ikinci bir seçeneğimiz yoktu.
Bu arada devam edip Dimitri'den bahsetmeliyim. Dimitri çok daha ilginç bir karakter çünkü. Yüzlerce oyuncuyla deneme çekimi yaptıktan sonra neredeyse okuma yaptığımız herkesin Amerikalı ya da İngiliz olduğunu fark ettik. Hem de hepsi. Hatta Slav ülkelerinde Rus aksanı yapmaya çalışanlar bile öyleydi ve bu biraz utanç vericiydi doğrusu. Onların iyi aktörler olmadıkları söylemiyorum, sadece hiçbiri bana gerçekçi gelmedi. Hatta bir keresinde sinirlenip kast yönetmenimize "İngilizce konuşabilecek bir tane Rus oyuncu yok mu bu dünyada?" diye sormuştum. Ama maalesef Rus olup İngilizce konuşabiliyor olsalar dahi kardeşimin yazdığı oldukça karışık ama doğru icra edildiğinde kulağa keyifli gelen diyalogları yapamıyorlardı.Yani bu isteklerimi yerine getiremeyen bir oyuncuya sahip olmak zor olurdu. Neyseki Danila Kozlovsky ile karşılaştık, kendisi Rusya'nın en büyük yıldızı. Son iki filmi Rusya'da büyük gişe hasılatları elde etti. Ülkesinde oldukça tanınan ama Amerika'da hiçbir projede yer almamış bir isimdi. Onunla Skype aracılığıyla deneme çekimi yaptık. Bu deneme çekimi menajerinin Moskova'daki Kremlin manzaralı ofisinde gerçekleşti.
Onunla senaryoda bulunan iki farklı sahneyi çektik ve performansı karşısında aniden bir heyecana kapıldım. Daha ilk deneme çekiminde dil konusunda sorunlar yaşadığını anlamıştım ama o, istediğimiz duyguyu verebiliyordu ve kendini izlettiriyordu. Videoyu izlettiğim her kadın adeta mest oldu ve o an anladım ki bu adamda acayip bir karizma var. Çalışmaya devam ettikçe ondan istediğim yetenek daha çok ortaya çıkmaya başladı ve nerelere varabileceğini gördüm. Sonra rolü ona verdik ve önce dialekt koçuyla ardından da benimle çalışmalara başladı... Eminim ki bu adamın doğuştan İngilizce konuşmadığını kimse anlayamayacak. Tabii ki belirgin ve inandırıcı bir Rus aksanı var ama o bunu daha da geliştirdi ve filmi çekmeye başladığımızda inanılmazdı. Şu aralar filmi montajlıyorum ve ortaya çıkardığı performans konusunda inanılmaz memnunum. Çok değerli bir oyuncu olduğuna inanıyorum ve insanların onu tanımak için fazlasıyla heyecanlanacağını düşünüyorum.
Çekerken gerçekten heyecanlandığınız ya da endişelendiğiniz bir sahne oldu mu?
Ben çoğu zaman endişeliyimdir. Hemen hemen her gün belli bazı sahneler için son çekim günüdür ve her seferinde bu sahneleri başarılı bir şekilde çekmeyi, hakkını vermeyi ve doğru bir iş yapmayı umarsınız. Kitapları bildiğiniz için size bir şey anlatacağım - spoiler vermiyorum. Filmin sonunda güvenlik merkezinde Rose'un karıştığı bir dövüş var. O sahneye kadar her şeyin yoluna girdiğini, Lissa'nın artık kurtulduğunu düşünüyorsunuz ama birden bire bir Strigoi ortaya çıkıyor ve Rose onunla dövüşüyor. O sahne, filmdeki tüm sahneler arasında performans, aksiyon ve aynı zamanda da dövüş koreografisi açısından en zorlayıcı olanıydı. Ama hepsi bir araya gelince ortaya çok güzel bir iş çıktı. Çok meşakkatli bir süreç olmasına rağmen sonuç muhteşemdi.
Fragman için sahne seçmek çok mu zordu? Hayranların ne istediğinden ve ne beklediğinden haberiniz var mıydı? Yoksa size göre hangi sahne daha iyiyse onu mu seçtiniz? Hayranlara karşı bir sorumluluk hissettiniz mi?
Biliyor musunuz aslında fragmanda yer alacak sahnelere Weinstein Company karar verdiği için çok memnunum ve filmi istedikleri şekilde sundular. Onlardan tek istediğim şey daha fazla sahne koymalarıydı. İlk fragman çok kısaydı sanki kare kare resimlerden oluşmuş gibiydi. Ama onlara editör odasından taze taze yeni görüntüler gönderdim ve Dimitri'nin bu görüntüleri üzerinde çalışmalısınız dedim, özellikle de aksiyon sahnesi üzerinde. Ufuk açacak bir kaç kare daha eklemek istedim. Hayranlar için değil belki ama hikayeye önceden aşina olmayan izleyici için ufuk açıcı ve farklı olabilirdi. Buna rağmen yine de filmde çok fazla dramanın ve ilginç şeylerin döndüğünü anlayabiliyorsunuz.
Hayranların seveceği bir film yapmak istiyorsunuz ama aynı zamanda genel izleyiciye hitap etmek de istiyorsunuz. Böylesine bir hayran topluluğu karşısında nasıl oldu da kendi yönetmen kimliğinize bağlı kalabildiniz?
Biliyor musunuz, bu konuda Richelle'i kendime rehber edindim. Herhangi bir olayın kitabın ruhundan çıktığını düşündüğümde hemen onunla konuştum. Çok destekleyiciydi. Senaryoyu çok beğenmişti ve filmde gördükleri karşısında da aynı şekilde memnun kaldı. Sete geldi, bizi ziyaret etti ve bütün oyuncularla tanıştı. Aklımdaki en ufak soruyu dahi ona sordum, mesela; "Sence bu karakterin saçı ne renk olmalı?" ya da o karakter büyü kullanıyorsa "Sence hangi büyüyü kullanmalı?" Onu adeta güvendiğim cevabı olabileceğim bir bilgi bankası olarak kullanıyordum. Açıkçası bütün hayranları memnun edemem, sonuçta hepsinin kendine göre yarattığı bir görüntü var ve bu da kitap serileriyle ilgili en güzel şeylerden biri. Çok kişisel bir şey. Herkes kendince okuduğu kitabı hayalinde canlandırıyor ve bu da herkese hizmet edemeyeceğim anlamına geliyor. Ama biliyorum ki eğer Richelle'i ve kendimi memnun edebilirsem yani en azından yeterli seviyede o zaman belki hayranları da memnun edebilirim diye umuyorum. Belli bir seyirci kitlesini mutlu edecek filmler yaparken kullandığım ölçüt kendimin memnun olup olmamasıdır.
Hayatım boyunca kendim için, kendimin sevebileceği hatta şanslıysam benim sevebileceğimin de ötesinde filmler yapmaya çalıştım ve umut ediyorum ki bu işe yaramış olsun. Kitabın hayranlarını fazlasıyla memnun edeceğimizi düşünüyorum çünkü Richelle'in materyallerini aktarırken çok iyi bir iş çıkardığımıza inanıyorum. Materyaller derken, hikayenin esprili ve aksiyon dolu yanını -daha da geliştirdik- kastediyorum. Özellikle de aksiyon sahnelerinin kitap okurlarından çok genel izleyiciyi etkileyeceğine inanıyorum.
Kaynak | Çeviri: elwiens
Etiketler:
mark waters,
röportajlar,
vampir akademisi,
vampire academy
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Daha 1 gelmeden ikinci filmi istiyooooooruuuummmmmmm :)) Duy sesimi Mr Waters ♥_♥
YanıtlaSil:D Bu harika! Sitenizi her gün takip ediyorum gerçekten çok yardımcı oluyorsunuz...Çok teşekkürler! ♥
YanıtlaSilNe mutlu bize. Asıl biz teşekkür ederiz :)
Sil