Fangirlish - Vampir Akademisi'ni okumamış olan dünyadaki birkaç kişi için karakterini biraz anlatır mısın?
Lucy Fry: Lissa bir vampir prensesi. Moroiler'den biri, bu yaşayan vampirler için kullanılan tabir. Ailesi, 12 soylu aileden biri. Tüm ailesi bir trafik kazasında öldükten sonra prenses oluyor çünkü soyunun son temsilcisi o. Güzel, sevgi dolu, duygusal bir kız. Ailesi öldükten sonra başına bir şeyler geliyor fakat bunu size anlatamam. Yaşadığı şeyler onu bir nevi diğer Moroiler'den farklı kılıyor.
Farklı olduğu için kendini dışlanmış mı hissediyor?
Lucy: Evet. İnsanlarla ilişki kurma konusunda baya zorluk çekiyor. Başına çok fazla şey geliyor ve bu yüzden bir parçası eksilmiş gibi hissediyor. Sanırım bu sebepten insanlarla bağ kurması oldukça zor.
Lissa'da senin ilgini çeken şey neydi? En çok hangi yanını sevdin de onu canlandırmak istedin?
Lucy: Senaryoyu ilk defa okuduğumda Lissa ve Rose'un arasındaki arkadaşlık ve her şeyin üstesinden birlikte gelmeleri çok hoşuma gitmişti. Lissa'nın uğraşmak zorunda kaldığı şeyler konusunda Rose'a güvenmesi de aynı şekilde. Bence bu anlatılması gereken önemli bir hikayeydi.
Oyuncu seçmeleri zor muydu? Role seçilmek için neler yaptın?
Lucy: Biraz tuhaftı. Sırtımda çantamla Avrupa'yı geziyordum, bir günlüğüne orada bulunuyordum ve Lissa için seçmelere katıldım. İlk denememde Amerikan aksanı kullanarak rolü canlandırdım. Odada bulunan herkesten iyi yorumlar aldım, çok heyecanlıydım fakat ondan sonraki iki hafta boyunca hiç ses seda çıkmadı. Oh hayır, olamaz diye düşündüm. Menajerimi aradım ve o bana "Evet, seçmelere devam ediyorlar ve artık herkesten sadece kendi kaydettikleri görüntüleri kabul ediyorlar," dedi. Ben de kendi kaydettiğim bir görüntüyü göndermeye karar verdim ve bu kez İngiliz aksanı kullandım. Görüntülerimi gönderdim, ertesi gün bir kafede otururken telefonum çaldı ve bana sonraki gün bir test anlaşması yapacaklarını söylediler. O zamanlar test anlaşması ne demek bilmiyordum. Ertesi gün oraya gittim ve tıpkı bana benzeyen iki kızla karşılaştım, o anda vay canına bu çok tuhaf diye düşündüm. Odaya girdik ve bütün günü farklı farklı sahneleri canlandırarak geçirdik. Ertesi gün tüm yapımcılar, yönetmen, senarist ve kast yönetmeniyle bir öğle yemeğinde buluştuk. Zoey ve bana rollerimizi aldığımızı söylediler. Büyük bir şoktu, böyle bir şeyi beklemiyordum.
Peki bu duruma alışabildin mi?
Lucy: Hayır. Belki filmin çekimlerini bitirdiğimizde bu duruma alışırım. Evet, belki o zaman olabilir.
Çekim arkası atmosferi nasıldı?
Lucy: Ah çok eğlenceliydi.
Özellikle Zoey. Onunla aranızda güçlü bir bağ var.
Lucy: Evet. Zoey ve ben inanılmaz iyi anlaşıyoruz. Birbirimize çok destek oluyoruz. Her gün birlikte geçirdiğimiz o, uzun saatler süren çekimler ve gece (öğleden sonra 3'ten sabah 5'e kadar) çekimlerimiz sayesinde normalde pek de mümkün olmayacak bir şekilde birbirinize bağlanıyorsunuz. Çok zor - birbirinize olabildiğince destek olmak zorundasınız. Onunla birlikte çalışıyor olmak gerçekten harika. Onu çok ama çok seviyorum.
Anladığımız kadarıyla filmde İngiliz aksanı kullanıyorsun?
Lucy: Evet.
Nasıl yapıyorsunuz bu işi? Yani bu oyuncu olduğunuz için zaten sahip olduğunuz bir meziyet mi yoksa üzerinde çalışmanız mı gerekiyor?
Lucy: Ben daha önce böyle bir aksan kullanmamıştım. Bu yüzden çekimlerden önce üç hafta boyunca aksanım konusunda eğitim aldım, bunun bana çok ama çok yararı dokundu. Aslında Avustralyalı aksanından İngiliz aksanına geçiş oldukça kolay. Tonlamalar farklı evet ama çok benzer yanlar da var; mesela konuşurken R harfinin düşmesi bizim için çok kolay çünkü biz de onu kullanmıyoruz fakat Amerikalılar için R harfini düşürerek İngiliz aksanıyla konuşmak çok zor. Tuhaf biraz.
Dominic'le (Christian) birlikte çektiğiniz sahneler nasıldı? Kimyanız nasıl? İnsanlar bunları çok merak ediyor.
Lucy: Ah gerçekten mi? Birbirimizle çok iyi anlaştık ve sahnelerimizi çekerken çok da eğlendik. Sürekli gevezelik yapıyor, gülüp eğleniyor ve birbirimizi güldürmek için yüzümüzü şekilden şekle sokuyorduk. Sahneler çok yoğun duygular barındırıyordu bu yüzden onun da ciddi olması gerekiyordu. Biz de bu ciddiyeti biraz olsun dağıtmak için çekim aralarında birbirimizi güldürüyorduk.
Bugün de dahil olmak üzere Richelle sette yanınızdaydı. Ziyareti nasıl geçti?
Lucy: Güzel geçti. Ona, Lissa'yı nasıl yarattığına ve yarattığı dünyanın hayat bulduğunu görünce neler hissettiğine dair sorular sorma şansı yakaladığım için çok minnettarım. Bu onun için biraz tuhaf olabilir ne de olsa kafasında yarattığı her şey kanlı canlı bir şekilde karşısında duruyor. Rose ve Lissa'yı kafasında yarattı ve şimdi onlar tam karşısındaydı. Eminim bu durum ona inanılmaz gelmiştir.
Ona ne gibi sorular sordun?
Lucy: Sadece 'Bu fikirler nasıl aklına geldi? Kitabının filme uyarlandığını gördüğünde seni en çok şaşırtan şey neydi?' gibi şeyler. Söylediği şeylerden biri, kafasında yarattığı her şeyin filmle birlikte daha muhteşem bir şeye dönüştüğüydü. Sete geldiğinde karşılaştığı kocaman sınıflar ve muhteşem kostümler karşısında kafasında yarattıklarının çok basit kaldığını fark etti ve her şeyin muazzamlığı karşısında hayrete düştü. Hollywood muazzamlığı. Kafasındaki dünya Hollywood'un yarattığı portre karşısında sönük kalmıştı.
Lissa'yı canlandırmanın en zor yanı neydi?
Lucy: Kesinlikle yeşil lensler. Yeşil bir dünyaya alışmaya çalışırken oldukça zorlandım. Lensleri takar takmaz adeta her şey küf yeşiline bezenmiş gibi geliyordu. Beraber çalıştığım insanlarla bağ kurmakta zorlanıyordum çünkü aramızda yeşil bir tül varmış gibiydi. Bu yüzden bunu bir kenara itip odaklanabilmek için kendimi fazlasıyla zorlamam gerekiyordu.
Aksiyon sahnelerinde yer aldın mı? O meşhur antrenman sürecinden sen de geçtin mi?
Lucy: Hayır, ben prensesim. Tek yapmam gereken birden bire nefesim kesiliyormuş gibi iç çekmek ve geride durmak.
Bir şeyler kaçırıyormuş gibi hissediyor musun? Çünkü aksiyon sahneleri oldukça cool görünüyor.
Lucy: Bir aksiyon sahnesinde yer almayı gerçekten çok istiyorum.
Favori sahneni çektin mi? Ya da daha çekecek misiniz? Çektiysen eğer ve iznin varsa bize hangi sahne olduğunu söyler misin?
Lucy: Victor'la olan işkence sahnesi çok hoşuma gitti. Nedense çok eğlenceliydi.
Çeviri: cenup
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder