'Legend No.17' filmindeki karakterin çok pozitif biri, erkeklerin
yerinde olmak isteyeceği, kadınların ise aşık olacağı bir kişilik. Fakat
aktörler genelde kötü karakterleri oynamanın daha eğlenceli olduğunu
söylüyor.
Bu bağlamda ben de kötü bir karakteri
canlandırmanın daha kolay olduğunu düşünüyorum. Çünkü kötü karakterler
kötümser, gaddar ve alaycı bir ironiye sahiptir, kitaplarında sempati
yoktur. Bütün bunların hepsi sevecen, dürüst ve aşık birini
canlandırmaktan çok daha kolay. Garip bir şey var ki pek çok aktör bunun
için çaba göstermez böylece karakter gerçekçi ve adeta canlıymış gibi
görünür. Fakat yine de her şey senaryoya bağlı. Bir oyuncunun eline iyi
bir senaryonun geçmesi adeta bir hediye gibidir. Çünkü günümüzde gerçek
ve canlı bir hikaye bulmak çok zor. Yapımcıların kötü karaktere sahip
bir senaryoyla oyuncuya gittiği, oyuncunun senaryoyu aptalca ve sıkıcı
bulduğu zamanlar da olmuyor değil.
Senin için hayattaki en ilginç şey nedir? Herkes kadınların genelde piç herifleri sevdiğini söyler. Sence de böyle mi?
Ben
de kendime bu soruyu soruyorum ama bence biz erkeklerin içinde çok
fazla iyilik ve biraz da kötülük harmanlanmış durumda. Belki de
filmlerdeki gibi gerçek hayatta da bu tarz kişilikler görmek ilgimizi
çekiyor. Filmlerdeki karakterlerin hepsini içinde barındıran gerçek
insanlar istiyoruz.
Kendine zaman zaman kötü olma şansı tanıyor musun?
İzin vermek gibi mi? Bazen kendimi az da olsa kötü bir şekilde ortaya
koyduğum oluyor. Fakat bu fani birini ele aldığınızda normaldir. Yine
de kötü olmak asla kabul edilmez.
Vampir
Akademisi'nde oynadın. Yakında vizyona girecek büyük bir yapım. Amerikan
yapımı bu filmin yapım aşamasında seni etkileyen şeyler neydi?
Çok
güçlü, profesyonel ve yetenekli insanları barındıran bir endüstri
oluşu. Amerikan sineması, sektörün en güçlüsü. Her yıl çok iyi filmler
ve diziler yapıyorlar. Fakat ne yazık ki bunların yarısı bile bizlere
ulaşmıyor. Benim için çok basit bir deneyim değildi çünkü bu İngilizce
çektiğim ilk projeydi. Yalnızca otel odamda tek başıma kaldığımda
rahatlayabiliyordum. O sırada da bir sonraki günün çekimlerine
hazırlanmam gerekiyordu. Birkaç ay boyunca günde 12-14 saat süren
çekimler yaptık. Fakat yine de profesyonel açıdan baktığımda, çalıştığım
harika oyuncular ve teknik ekiple yaşadığım bu deneyim inanılmazdı.
Amerika'ya sadece profesyonel açıdan mı ilgi duyuyorsun?
Çok ilginç bir ülke, yani her açıdan ilginç. Fakat ne yazık ki
ülkemizde garip, saçma ve çok çirkin bir anti-Amerikan tutumu var.
Başkanımız bile buna ön ayak oluyor. Son zamanlarda bu daha da arttı.
Hayatında hiç Birleşik Devletler'e gitmemiş insanlar, bazı kalıplara
göre bir yargıya varıyor. Mesela Ruslar'ın çok samimi ve açıksözlü,
Amerikalılar'ın ise sahte gülümsemeleriyle, samimiyetsiz, basit ve
açgözlü insanlar olduklarını düşünüyorlar. Bazen o insanlara dönüp
"Kendi sivri dilli dürüstlüğümüzdense o sahte gülüşleri tercih ederim,
çünkü bizim yaptığımız dürüstlük değil basitçe kabalık ve nefret," demek
istiyorum. Amerikalılar'ın kibarlığı ve samimiyeti fazla göze çarpmıyor
ama öyleler. Tabii ki bu durum ülkedeki bütün insanların öyle olduğu
anlamına gelmiyor tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi. Fakat Amerika çok
yetenekli bir toplum. Yoksa bu kadar insanı nasıl barındırabilirdi ki?
Bize ne tür insanların seni hayal kırıklığına uğrattığını söyleyebilir misin?
Yalan söyleyen, saygısız ve kültürsüz kişiler. Neyse ki hainlik yapan
çok fazla insanla karşılaşmadım. Belki de o yüzden diğer insanların 'O
kadar da korkunç bir şey değil!' dediği konularda rahatça
konuşabiliyorum.
Kötü şeyler hakkında konuşmaya devam edelim hadi. Hiç mutsuz bir aşk yaşadın mı?
Bu ne demek istediğine bağlı. Pek çok insan karşılıksız, mutsuz
aşkın, sevdiğin kişinin seni istememesi anlamına geldiğini düşünür. Ama
bence iki insan birbirini sevdiği, beraber olmak istediği fakat çeşitli
nedenlerden dolayı bir araya gelemediği zaman da mutsuz bir aşk
yaşayabilir. Aşkta mutsuz olma hakkınız da var yani. Ama genel olarak
ele aldığınızda oldukça karışık bir soru.
Renata Litvinova bir röportajında "Aşk, acı çekmektir," demişti.
Belki de. Ama ben bu söze 'zaman zaman mutlulukla gölgelenir,' diye bir ekleme yapardım.
İngiliz bilim insanları kadınların aşka, erkeklerin ise arkadaşlık ve çalışmaya ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Bu doğru mu sence?
Bu
bağlamda biraz garip ve deforme bir adamım sanırım. Çünkü ben de aşka
ihtiyaç duyarım. Bazen onsuz yaşayabilir, sadece işime bakarım ama bir
süre sonra aşksız, sevgisiz boğuluyor gibi hissederim.
Ömrün boyunca sürmesini dilediğin bir aşk mı istiyorsun?
Bilmediğim
bir şeyi isteyemem sanırım. Bu çok hayalperest olur. Dün mükemmel
insanlar olan, Leonid Zorin ve Tatyana
Zorina çiftini ziyaret ettim. Leonid Zorin, muhteşem bir oyun yazarı.
Kendisi 'Warsaw Melody'i yazdı. 89 yaşında ve onunla aşk hakkında
konuştuğumuzda bana "Tatiana'nın yan odada, yanımda olduğunu bilmeye
ihtiyacım var. Ancak o zaman sakinleşip iyi hissedebilir ve güzel
yazabiliyorum," dedi. Çok güzel ve kolay bir şey olduğunu söyledi...
tabii ki bende böyle bir şeyler hissetmek isterdim. Her ne kadar
hakkında yüksek sesle konuşmak garip olsa da...
***
GQ Dergisi'nde 'Yılın Adamı', Premium Dergisi'nde
'Yılın Snob'u (En Başarılısı) ve Glamour Dergisi'nde 'Yılın Adamı'
seçildin. Bütün bunlar hakkında nasıl
hissediyorsun?
İnsanların benim için oy kullanmaları gerçekten
çok hoş bir durum. Tüm
başlıklar bir kenara sonuçta bu bir başarı. Fakat bunlarla doğru
şekilde - çok fazla ciddiye almadan ve böbürlenmeden - başa çıkmalıyım.
Yani süper bir şey, yola devam!
Gelecekteki planların neler?
Tiyatro, film ve özel projeler. Maly Drama
Tiyatrosu yönetmeni Lev
Abramovich Dodin hocam ile yeni bir oyun olan 'Vişne Bahçesi'nin
provası, Andrei Kovalchuk'un yönetmenliğini yaptığı 'Viking' isimli
gelecekteki
bir film projesi ve konuşmak için çok erken de olsa Peter Anurova
ile 'Decorator' filmi.
Kadınların ne istediğini bilen türde bir erkek gibi görünüyorsun. Sence onlar ne ister?
Biraz garip olacak ama kadınların ne istediği
hakkında hiçbir fikrim yok...
Sanırım onlar zor olanı ama aynı zamanda da en basit şeyleri istiyorlar.
Bu konuda çok fazla şey söylendi, basitlik ve banallik arasında
tehlikeli bir çizgi var. Ve buna rağmen bana öyle geliyor ki onlar
aşkla,
anlayışla mutlu olmak istiyorlar. Ve bu çok zor ama aynı zamanda
hepimizin ihtiyacı olan bir şey.
Danila Kozlovsky'nin iPod'unda neler var?
En sevdiğim şarkı Ludovico Einaudi'den "Divinere" ve Dario
Marianelli'den "Atonement".
Çeviri: elwiens | missfirat (KozlovskyTurkey)
Dergi taramalarında buradan ulaşabilisiniz.
KozlovskyBR: 1 | 2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder